• Mutluluğun Sırrı 40 Ayette Gizli!
  • Türklerin Geni Bu Hastalığa Çok Yatkın!
  • Rüyada mıyım,yoksa gerçek hayatta mı?
  • Osamanlı Nereyi Ne Kada Yönetti?
  • inovasyon ve yaratıcılık



    İNOVASYON VE YARATICILIK


    Dünyanın en büyük şirketlerinin büyük bir bölümü son 20 yılda hayatımıza girdi. Onlar, üründe, hizmette ve işte farklı düşündüler, fark yarattılar. İş dünyası, artık farklı bir adil düzen içinde… O halde, bu yeni dünyada fark yaratarak zirveye çıkmak için hiçbir engel yok. İhtiyacınız olan şey ise inovasyon!

    Bize güvenin. Ne yaptığımızı biliyoruz. Eğer buna karşı geliyorsanız, bu hiçbir şey anlamadığınız anlamına gelir." Kendinden bu kadar emin ve iddialı konuşan Larry Page ve Sergey Brin, tanıştıklarında, 24 ve 23 yaşlarında, üniversiteden yeni mezun olmuş 2 gençti. İlk günler konuştukları her konu hakkında zıt görüşleri vardı. Ancak ikilinin ortak noktası şuydu: İnternet üzerinde bulunan tonlarca verinin bir şekilde sınıflandırılması ve arandığı zaman kolayca bulunabilmesi.


    1996 yılında birlikte çalışmaya başladılar ve "BackRub" adını verdikleri arama motorunu geliştirdiler. Eski ve düşük seviyeli bilgisayarlardan kurdukları sunucu ortamı için, üniversitede "ödünç parçalar" bulmak o zamanlar için büyük bir nimetti. Aradan geçen 1 yıl içerisinde BackRub’ın getirdiği yeni yöntem ün kazanmaya başladı. Page ve Brin çalışmalarını geliştirmeye devam edip, pazarlık ederek satın aldıkları diskleri yurt odasına yerleştirdiler. Böylece "Google’ın ilk veri merkezi" hayata geçti. Bu sırada Brin de potansiyel müşterilere ellerindeki ürünü anlatıp proje için kaynak sağlamaya çalışıyordu. Ancak o zamanlar yükselişte olan ".com" şirketleri bile bu işe pek sıcak bakmıyordu. Hatta görüşülen potansiyel alıcılar arasında Yahoo’nun kurucularından David Filo da vardı ve 2 genç arkadaşa projelerini kendi kendilerine geliştirmelerini ve belirli bir noktaya geldikten sonra müşteri aramalarını tavsiye etti.

    Dünyanın en büyük arama motoru Google, böyle bir ortamda doğdu. Larry Page ve Sergey Brin, bugün yalnızca 30’lu yaşlarında, dünyanın 1 numaralı şirketine sahipler. Şimdiden Wall Street’in korkulu rüyası oldular. Kısa bir süre önce borsaya giren Google, General Motors ve Ford’un toplam değerini geride bırakmış durumda. Silicon Vadisi’nde ise Page ve Brin dendiğinde 3 tanım yapılıyor: "Kendini beğenmiş, idealist ve saf." Google arama motoru bugün tüm dünyada, 116 dilde kullanılıyor. Her gün gerçekleştirilen arama miktarının sayısını belirlemek mümkün değil. Bu Google’ın "devlet sırrı". Elde edilen son rakam ise 2003’e ait. 2003 yılında Google’a ulaşan günlük soru sayısı 240 milyon.ABD’nin en zenginleri listesinde 16. sırada olan Page ve Brin’in derdi ise para değil. Onlar çevreye zarar vermemek için elektrikli araba kullanıyor, patenlerle geziyor ve başarılarını Burger King’de kutluyorlar. Kimse Page’in nerede yaşadığını bilmiyor. Brin ise Stanford Üniversitesi’nde öğrenciyken tuttuğu iki odalı evde oturmaya devam ediyor. Şirketlerinin pazar payı 130 milyar doları buldu.

    Google’ın öyküsü, yeni iş dünyasında, farklı olmanın, fark yaratmanın ortaya koyduğu mucizelerin son dönemdeki en çarpıcı örneği. Google, ekonomi tarihinde yeni bir dönem açtı.
    Türkiye ucuz işgücü ve hammadde sayesinde pazardan pay alma dönemini de geride bıraktı. Çin, Hindistan, Doğu Avrupa ülkeleri vb. ile rekabet etmek mümkün değil. "Demek ki bizim farklı bir şey yapmamız gerekiyor," diyen Ayral’a göre; "Ürünün elle tutulup gözle görülmeyen değerlerinin yükseltilmesi gerekiyor. Örneğin, 2 tane aynı kalitede tişörtten biri X lira, diğeri 3 X lira ise aradaki bu fark kimin kasasına girecek? Asıl mesele bu! Kendi farkını yaratarak o kârı elde etmenin yolunu bulmak. KOBİ’lerin bunun yollarını araması ve marka yaratabilmeyi, tasarımda farklılık getirebilmeyi başarması gerekiyor."

    Cansen Başaran Symes fark yaratmak ve fark yaratacak yetenekleri ön plana çıkarmak konusunda, Türk şirketlerindeki yapısal sorunu ve eksikliği şöyle saptıyor: "Türk şirketlerinin çok hiyerarşik bir yapısı var. Oysa hiyerarşi, yeteneği öldürür. Ekip çalışmasında ise hiyerarşi yoktur. Bu nedenle, Türkiye’de ciddi bir yetenek potan-siyeli var ama onu ortaya çıkaracak sistem eksik." Bu yapısal sorun, firmaların ellerindeki yaratıcı olabilecek yetenek potansiyelini kullanamadan kaybetmesine neden oluyor. Yetişmekte olan nesil, artık iş hayatından çok farklı beklentiler içinde olmakla birlikte, kariyer anlayışları da farklı. Yeni nesil için kariyer "fedakârlık" olarak değil de, sosyal hayatından mümkün olan en az kaybı yaşayarak ama doğru motivasyon araçlarını kullanarak verimli bir çalışma hayatı olarak algılanıyor. Symes’ın deyişiyle "değişen rekabet ortamında en önemli silah" olan insan faktörünü elinde tutmak isteyen yöneticinin yapması gereken, çalışanlarının ve çalıştıkları firmanın "farklı" olduğu imajını zihinlerde oluşturabilmek.

    Firmalar, varlıklarını sürdürmek ve rekabet güçlerini artırmak için inovasyon yapmalıdır. Bu amaçla,
    Maliyetlerin azaltılması,
    Yeni ürün ve hizmetlerin gelişirilmesiyle çeşitliliğe gidilmesi,
    Ürün ve hizmet kalitesinin artırılması şarttır. Bu zorunlukluklar, inovasyon fikirlerini ortaya çıkaran unsurlardır. Böylece yeni pazarlara girmek ve varolan pazar payını artırmak mümkün olabilir.
    İnovasyon, ekonomik büyümenin, artan istihdamın ve yaşam kalitesinin anahtarıdır.

    Tüm sektörlerde faaliyet gösteren her türlü firmanın tüm iş alanlarında inovasyona gereksinimi vardır. İnovasyonun, inovasyon olarak adlandırılabilmesi için "firma için yeni" olması yeterlidir. Örneğin, tekstil sektöründe faaliyet gösteren bir firma, yıkandığında buruşmayan bir kumaş geliştirebilir; bir restoran bilgisayar kontrollü sipariş ve faturalama sistemine geçebilir; bir seyahat acentası on-line rezervasyon ve bilgi servisi ile müşterilerine hizmet vermeye başlayabilir; bir ürünün teslim süresini kısaltmak veya bir hizmetin sunuş kalitesini artırmak için kalite standartları uygulanmaya başlanabilir; bir imalat firması tam zamanında üretim tekniklerini kullanarak üretim sistemini yeniden yapılandırabilir.
    Karsızlık bugün olduğu gibi gelecekte de iş dünyasının derdi olmaya devam edecek. Mesele piyasaya doğru gözle bakabilmekte, gelişmeleri doğru okuyabilmekte, değişimler karşısında kendini ve şirketini değiştirmeye gönüllü olmakta.

    İçinde bulunduğumuz yıllar pek çok sektörde rekabetin şiddetlenerek arttığı, bazılarında karlarında neredeyse tamamen yok olduğu ve o nedenle de iş sahipleriyle yöneticilerini kara kara düşündüren yıllar olmaya başladı. Özellikle de Çin ekonomisinin yaratmış olduğu güçlü baskı altında ezilen tekstilden ayakkabıya kadar pek çok yerli üretici aslında ya işlerini fiilen kapattılar ya da mevut kararsızlığa rağmen daha ne kadar sürdürebilirim düşüncesiyle çabalamaktan başka bir şey yapmıyorlar. Bu durum karşısında verilebilecek bir iyi birde kötü haber var. Kötü haber hangi sektörde iş yapıyorsanız yapın rekabet ortamı daha da sertleşecek. Eğer bugün için kendinize belli kriterlerde sorgulamıyorsanız yakında sizlerde büyük olasılıkla bu sorgulamada sorgulayıcı hale geleceksiniz. Zira kârsızlığın bu denli yaygın olduğu bir dünyada kâr elde etmenin mümkün olduğu her sektöre rakipler hücum edecek, bunun sonucunda da rekabet artacak ve kârlar yok olma eğilimine girecektir. Bu nedenle şirketler ya da yöneticiler bunun önlemini şimdiden almalılar.
    İyi haber ise piyasaları koklayabilen ve bu tehlikenin farkında olanlar için: kârsızlık dalgası bir gün mutlaka her sektörü vuracak olsa bile, bu sektörlerin içinde yeni karlılık alanları bulabilmek her zaman mümkün olacaktır. Yani pek çok sektörde yaygın hale gelen kârsızlık ve bunun sonucunda ortaya çıkabilecek büyüme krizi, beraberinde yepyeni kârlılık ve büyüme fırsatlarını da getirecektir ama herkes için değil.
    Sadece piyasaya doğru gözlerle bakabilen, sektörlerindeki gelişmeleri doğru okuyabilenlere ve bu değişimler karşısında kendilerini değiştirmeye gönüllü ve bu konuda kararlı olanlar…

    Hiç yorum yok:

    Yorum Gönder