DİZİDEKİ BAŞBAKAN:
Dizideki başbakan, gücün kaynağı olan milleti temsil etmiştir. Son sezonlarda başbakan dizide görülmemektedir, bunu anlatan bir karikatür şöyleydi:
Seçimlerden %50 oy alan başbakanın karşısında diğer iki parti çıkmış konuşarak muhalefet yapıyor. Başbakan gülerek onlara: “Hadi bırakın numara yapmayı, hanginiz bana oy verdi söyleyin” diyor. Karikatürün başlığı şöyleydi: “Türkiyede her iki kişiden biri akpye oy verdi.”
Bu halde Tayip Erdoğan’ı destekleyen kısmıyla toplumun bütününü ayırmak ve bu yer yer ayrı görüşün rengine boyanmış bir millet karakteri ortaya koymak çok anlamlı değildi.
Polat, başbakanla uyumlu hareket etmeye özen gösteriyordu. Ama doğru bildiğini izin almaksızın sadece söyleyerek yapıyordu.
Tayip Erdoğan’da başa geldiğinden beri çoğunluğun beklentilerine, isteklerine önem verdi. Geniş tabanlı bir katılımı hedefledi kararlarında. Elindeki üstün yetkiyi her zaman kullanmadı, ama gerekli gördüğünde doğru bildiğini destek beklemeksizin yapmaktan da geri kalmadı.
Ülkede son tablonun gösterdiği, toplumun genel desteğini kazanmış olduğudur. Onun sözünün altında artık toplumun yarısının imzası vardır. Bir tamın içinde yarımı geçebilecek bir oran zaten yoktur. Bu halde kendinden büyük bir muhalefet var gibi göstermek anlamsız olur. Bir kitap vardı: “ufak şeyleri dert etmeyin” adının altında bir satır daha yazıyordu: “hepsi de ufak şeylerdir.” Geri kalanlar sadece taban yönünden değil, hakikat yönünden de zayıftır. Bu yüzden hem nicelik, hem nitelik yönünden güçlü bir muhalefet yoktur. Akp ne kadar hakikat çizgisinde bilemem, ama bu durumda çoğunluğuyla diğerlerinin üstüne çıkmıştır. Asıl güç hakikattedir, hakikatin olmadığı yerde ise bütünlük-çoğunluk hükmeder.
HALO DAYI:
Polatın davetiyle gelmiştir. Polat sonunda düşmanların halo dayıyı öldürmesine engel olamamıştır. Kemal Unakıtan, siyasi yönden ölmüştür.
__
DELİ HİKMET:
Satılık ya da kiralık olanlar dışındaki gazeteciler, doğruyu yapmak isteyen bir iktidarın arkadaşı gibidir. Yapıcı ve tarafsız bir ruh taşıyan gazetecilerin görevleri, güçlerini iktidara katmak değil, dürüst bir arkadaşlık yapmaktır. Halk destekler ya da karşı çıkar, gazeteci halk ile iktidarın arasındadır. Tarafsız kalmaya çalışır. Memati gibi ardında olmazlar, bir sözüyle ölmezler. Ama her sözünü dinleyip anlamaya çalışırlar, böylece yanıldığında düzeltebilirler… Yeri gelir destekler iktidarı, iktidarla iftihar ederler, yeri gelir yüzüne karşı eleştirirler bir dostu. Tarafsız kalabilmek için icraatların da dışında kalırlar çoğu kez… sadece yapıcı ve tarafsız gazeteciler değil, bu eleştirel ruhu taşıyanların, hikmeti arayanların tamamı deli hikmet ile temsil edilmiştir.
Yakın bir bölümde, deli hikmeti kaçıranlar vücuduna sahte bir bomba bağlamışlardı. Polat geri sayımı görüyor ama bombayı durduramıyordu, yüreği ağzına gelmişti. Sonra bomba patlamadı. Patlamayacaktı.
Ademle Hamit kaçırıldı, her geçen gün, saati işliyordu bombanın. Bir taraftan girişimleri sürdürüyorduk, bir taraftan ümit kırıcı şeyler kulağa geliyordu. Sonunda ademle hamit geldi.
POLATIN KIZI:
Henüz bebekti, insanlığın en masum hali idi. Polatın acısı hiç dinmedi kızını bulana kadar. Yıllar sonra kurtarabildi ve yanına alabildi kızını. Kızı o zamana kadar yurtdışında büyümüştü ve kendi babasına soğuktu. Onu bırakan Polat değildi, bu yüzden kolayca affedebilirdi. Ama alışabilmesi ve güvenebilmesi için sabır ve şefkat gerekiyordu.
Başörtüleri yüzünden okumayı bırakanlar, dışlanmak uğruna başlarını açmayanlar, belki de insanın en saf halinin resmiydi. Hepimizin içinde iyilik olabilir ama onlar içi dışı iyi olanlarımızdı. Gözümüzün önünde kıydılar, durduramadık. İmkan bulanlar yurtdışında büyüdüler, yurtdışına çıkanlar ne yazık ki büyüyemediler. Sonunda kurtarıp yine kucağına alabildi devlet başörtülüleri. Zulmü yapanlar başkalarıydı, şimdi onlar hesap veriyor. Mazlumlar geç gelen adaletin şefkatli kollarında güven arıyor şimdi. Bu iyileşmenin, düzelmenin sürmesini umut ediyor. Babasının bir daha bırakmamasını, sahip çıkmasını …
Düğünde “burda hiç çocuk yok, kiminle oynayacağım?” demişti Ömer babaya, o da “kimle istersen oyna, hepsinin içinde çocuk var” demişti.
Çocukluk saf halimizi, büyük bir insan için dindarlığı temsil ediyordu. Bizim halkımızın çoğu Müslümandır, dindar olmayanların bile içinde iman var, sevebilirsin. Çocuğun başka çocuklarla oynaması, Müslümanın kardeşlerini sevmesini temsil ediyor.
ZAZA ve ZÜLFİKAR
ZAZA VE YARDIMCILARI: “Ben insan sevmiyorum. Ben parayı seviyorum, başka bir şey sevmiyorum. ” deyip durur zaza. Yanındaki en iyi adamı cevher kumara düşkündür. İmdat, normalden fazlasını yediği için obez olmuştur, “ne yapayım yemeden duramıyorum” der. Bir ara kredi kartı almayı kafasına takmıştı. Zazanın o kadar parayla işi olmasına rağmen banka ile hiç işi olmamıştı. Polatla ilk karşılaştığında, çocuklardan oluşmuş bir çetesi vardı. Zaza o zaman gücünün çoğunu sokaktaki evsiz-yetim çocuklardan alıyordu. Polatın etkisiyle zaza çocukları kullanmayı azaltmıştır. Polat zazayı sevmez, yine de önemli bazı konularda işine yarayacağı için ölmesine izin vermemektedir. Ama mematiye, Zazanın kulağını kesmesi için izin vermiştir.
Zazanın bir bankada hesabı olamaz çünkü zaza zaten bankaları temsil eder. Gücünün kaynaklarından biri yetim çocuklardır çünkü bankanın kazancında tüyü bitmemiş yetimlerin gasp edilen hakları vardır. Hep söylediği gibi, bankalar insan sevmez.
Bir banka insanları yolunacak yılbaşı hindisi gibi görür. Bunu utanmazca ifade eden yılbaşı kredisi reklamı hatırlıyorum. İngilizcede hindi ve türkiyenin karşılıkları benzer telaffuz edilmekte, hatta kasten karşılaştırılmaktadır. Kredi almaya gelen türkler bu reklamda kasıtlı biçimde hindi olarak temsil edilmişti. Gelin gelin kredi alın diyordu hindilere. Elbette gelen hindiler yolunup yılbaşında pişirilecekler.
Son bölümde de: “ben düğün sevmiyorum, cenaze seviyorum” diyor. Bankalar kredi verdiklerinde, aslında ödeyenleri değil en çok ödemeyenleri hedeflerler. Ödeyemediklerinde kat kat arttırırak alırlar verdikleri parayı. İnsanın kaybı ile kazanırlar, mutsuzluğuu ile mutlu olurlar.
ZAZANIN KULAĞI: Tayyip Erdoğan, bankaların halktan aldıklarından birazına yasalara düzenleme getirerek engel oldu. Bütün varlığı halkın parası olan bankaların, bu şekilde adeta kulağı halka verilmiştir. Bu düzenlemeyle bankaların İçlerindeki hırs ve öfke artmıştır. Kart ücretlerini artırdılar, vatandaşa yaptıkları hizmetler için pek çok küçük görünen masraf kalemi eklediler. …
CEVHER: bankalar faizle kazanır. Faiz oranlarının değişmesi, kurların dalgalanması, büyük sermaye kuruluşlarının oynadığı, bankaların da katıldığı bir kumardır. Halk daima kaybeder, ama bankanın en çok kar yaptığı, en büyük yardımcısıdır. Bazen bu kumarda bankalar da kaybeder. Bu büyük kumarda batık bankalar çıkar. Zazanın en büyük yardımcısı Cevher, bir kumar düşkünüydü.
İMDAT ise kullandığımız kredi kartını temsil eder dizide. Kazandığından fazla harcayan bünye hasta olmuştur. Ama kart sahibi çoğu kimse yine de harcamalarını durduramadıklarını söylerler … İmdat masum ve yumuşak kalpli birine benzer, ama bu ruh halinin varlığı da bankaların gücüne güç katar.
ZÜLFİKAR:
Zaza ile birlikte anılırlar sürekli. Karakterleri çok zıt olmasına rağmen hep kıyaslanırlar. Zazanın tek önemsediği paradır, oysa Zülfikarın kuralları paradan önce gelir daima. Ve Zülfikarın kurallarının kaynağı dini inançtır. Zülfikar insana paradan çok daha fazla değer verir.
Zülfikar faizsiz finans kuruluşlarını temsil eder. Helal ve haram önemlidir. Sokaklardaki çocukları kullanmaz. Parasını ticaretle, yatırımlarla kazanır.
zaza da Zülfikar da sermaye ile iş yapar. Zaza sermayeyi, Zülfikar sanayiyi-üretimi önceler. Bu yönüyle zülfikar, ülkenin sanayisi dahil, sermayenin helal kısmını temsile der. Sanayi, hükümetin yanındadır ama bağımsızdır.
DELİ HÜSNÜ:
Mematinin tuhaf korumasıdır. Her zaman ciddiye alınmaz ama bazen çok işe yarar.
Halkın gücünün kaynaklarından biri de, davranışlarının her zaman tahmin edilemeyecek olmasıdır. Bu anormal hal, bazen yardım eder topluma, kendine kurulan tuzaklardan kurtarır. Halk her zaman düşünüldüğü gibi yönlendirilse, farklı sesler, farklı yaklaşımlar ortaya çıkamasa, toplum mühendislerinin elindeki medya bile hepimizi çoktan dönüştürmüş olurdu. Toplumun delisi de velisi de tahmin edilenin dışında hareket eder. Bazen söyleneni anlamaz, bazen de söylenmeyeni anlar, gösterilmeyene bakarlar. Bu anormallik toplumun geneli için geçerli değildir ama toplum için koruyucudur.
Yazan : Metin Aykut
BUNA BENZER DİĞER YAZILARIMIZ






| 



Hiç yorum yok:
Yorum Gönder