SON (161.) BÖLÜM:
DENİZ ÜSTÜ KÖPÜRÜR
http://www.diziadresi.net/kurtlar-vadisi-pusu-161bolum-sezon-finali-izle (dk 94.15- dk 97.50)
KAYIĞA DA BİNSEM GÖTÜRÜR: Meşhurdur, Fatih istanbul’a gelirken tam da böyle demiştir.
BENİM DE BURAYA GELİŞİM, BİR GÜZELDEN ÖTÜRÜ: İstanbulu fethetme sebebimiz ve bugün istanbula yerleşme sebebimiz bir güzeldir, hem de en güzel. İstanbulu işaret etmiştir, güzel komutanla, güzel askerleri bekleyen bir şehir olduğunu söylemiştir. Sanki Fatih’in ve neslinin ağzından söylenmiş bir mısra gibidir.
DENİZ ÜSTÜ KÖPÜRÜR: Denizin üstü değil kıyıları köpürür dalgalarla. Denizin üstü en gerçek haliyle sadece deprem olduğunda köpürür.
BENİM DE BU CİHANDAN GİDİŞİM, MEMLEKET SEVDASINDAN: Buraya, bu şehre gelişinden bahsediyor ama CİHANDAN gitmekten bahsediyor. Ve bu cihandan gidişin sebebi memleket sevdasıdır deniyor. Şehir sevdası. İstanbul’da yaşayanların çoğu, istanbulda doğdukları için orada olanlar değil, istanbulu sevdikleri için oraya gelenlerdir…
KAYIĞA DA BİNSEM GÖTÜRÜR: Atatürk boğazdaki İngiliz gemilerine bakıp “geldikleri gibi giderler” demiş. Gelişimiz hazmedemeyenler intikam arzusu içindedir. Bu cihandan bizi götürecek olan fatihin kayığı değil imamın kayığıdır. İstanbulu terketmeyeceğimize söz verebiliriz, bunu tutabiliriz de. Ama ölmeyeceğimize söz versek te tutamayız. Yani istanbuldan çıkmayabiliriz ama İstanbulda toprak altına gireriz. O zaman tabutlarımız kayık olur bize.
DENİZ ÜSTÜ YELKENDEN: Kefenlerimiz bize sarılır ama , gideceğimiz aleme açılan yelken gibidir.
ECEL GELDİ ERKENDEN: Bedenin yaşlılığından dolayı gelen ölüm erken değildir. Bedenin kullanma yaşayabilme süresi, bir ömürün sınırıdır. Her eşyanın ömrü vardır, marketteki bir ürünün üzerinde bile her zaman son kullanma tarihi yazılıdır, ama uygun koşullarda saklandığında geçerlidir. O tarihten önce ürün bozulduğunda, erken bozulduğunu düşünürüz. Erken gelen ölüm, kazalar, afetlerle ya da cinayetlerledir.
MEMATİNİN DÜĞÜNÜ: "Recep Allah'ın, Şaban benim, Ramazan ümmetimin ayıdır" Hadis-i Şerif.
Masallarda kırk gün kırk gece sürer düğünler, bizim halkımız otuz güne üç gün daha ekler. Ramazan zaten düğün havasında geçer, ardından bayram gelir. Ramazanın ilk günleri toplumun neredeyse her kesimi ramazana bir şekilde katılır. Ama teravihlerde ve bayramda yalnız gönlünde güçlü bir iman olanlar yere diz koyarlar.
Gelin olarak süslenen kız için “periye benziyorsun” dediler, aslında huriye benzetmeliydiler. Belki aynı anlamı çağrıştırmaya çalıştılar, o diziye bu kelime giderdi.. Memati vurulduğunda düğün bozulmadı, mekan değişti, gelinin şekli değişmedi, zaten burada evleneceği de peri (huri) gibiydi, gerçekten peri(huri) oldu.
Müslüman için ölüm, mevlananın tabiriyle şeb-i arustur yani düğün gecesidir. Dizide: “Alemin görmediği bir düğün olacak” diyorlardı. Alemde milyonlarca müslümanın bir arada öldüğü an görülmemiştir.
Düğünde kızı Polatın kucağından Mematinin başına para saçıyordu. Çocukların içinde iyilik saf haliyle yaşar. Halkı yönetenler de halka yaptıkları bazı yardımları, kucaklarında değilse de içlerindeki saflığı, sevgiyi, merhameti ve iyilik duygusunu takip ederek yaparlar. Ramazanda fakirlere yardımlar çoğlalır. Kışın yakacaklar dağıtılır. Polatın dağıttığı parası, muhtaçlara devletin yardımlarıdır. Ramazanda elbette fakirlere hizmet ederken masum bir coşku ve zevk içindedirler. Bankalar ve finans kurumları da bayram ve ramazan bahanesiyle halka krediler dağıtırlar,
__
ÖMRÜMÜ YEDİN:
Dizide üç kişi tarafından gülümsenerek ve gülümseterek söylenen “Ömrümü yedin” sözü, depremle son bulacak ömürleri ne kadar hafife aldıklarını gösteriyor düşmanların. Bir deprem olursa pek çok insan cesedi bu sözü söyleyecek. Eğer yapay bir deprem tetiklenirse bu, öldürmeden önce alay etmektir.
KARA, DENİZ ve HIZIR REİS
İkiz kuleler yıkılırken de Yahudiler öldürülememiştir. Bu belki de Yahudilerin en önemli zaafıdır. Eğer ellerinde geliştirilmiş bir deprem teknolojisi varsa, bütün dünyayı yıkabilirler, eğer altında Yahudilerin de kalacağını bilmeseler…
Kara, kendisini kovalayan düşmanından denizin kenarına kadar kaçmıştı. Karayı tam vaktinde, denizin tam kenarından, düşmanının elinden Polat alemdar kurtarmış ve İstanbula getirmişti
İkinci Bayezid, Kemal reisin donanması ile Yahudileri İspanyolların elinden, denizin kıyısından gemilerle tam vaktinde kurtarmış ve İstanbul başta olmak üzere Osmanlının önemli şehirlerine getirmiştir. Bayezidin emriyle kemal reis, Polat Alemdarın emriyle Abdulhey deniz kenarında onlara el uzatıp almıştır.
(Çok sonra Selaniktekilerin bir kısmı da mübadele ile istanbula gelmiştir)
Kara kendini kurtarana” sen ya Hızırsın ya da Hızırla bir akrabalığın var” dedi. Osmanlı’nın en büyük denizcisi, Osmanlı donanmalarının en meşhur kaptanı Barbaros Hayreddin Paşadır ve asıl adı Hızır’dır. Tarihe baktığımızda bütün Osmanlı Denizcilerinin piri, ailenin büyüğü gibidir. Kemal reis de bu yüzden, Hızır Reisle nisbet edilerek anılabilir.
İstanbuldaki Kara, Mematinin düğününe katılmayacaktı. Polat: “Memati seni affetmez” demişti. Bir gece bebeğin annesini geride, İstanbulda bırakarak sadece kendi kanından olan torununu yanına almış, tam da Memati vurulurken İstanbulu terk etmişti. Uyanan anne bulamadığı oğlu için onu suçluyordu.
Bebeğin annesi, düşmanları geçmişte onu öldürmeye çalışırken, kendisinin hepsine karşı çıkarak kendisini ve oğlunu (tarihte babalarını) savunduğunu, yanında olduğunu, oğluna(babalarına) sevgiyle kucak açtığını anlatıyor. Gerçekten de Türkler, Yahudileri düşmanların elinden kurtardıktan sonra tam anlamıyla kucak açmışlardır. Kara dinlemesine rağmen Memati vurulduğunda (belki İstanbul bir depremle vurulduğunda) yanında yavrusunu bulamayan Türk anneleri ağlayacaktır. Sonunda İstanbulu onları uyarmadan ve uyandırmadan terk eden kendi kanlarından olanlarla kaçan Yahudileri suçlayacaklardır. Yahudiler istanbuldan çıkacakları ya da kalabalıktan ayrılacakları zaman uyandırsa, anneler bir gece korku içinde kalkıp çocuklarını kaybetmiş olmayacaklar. Memati bunu affetmeyecektir. Halk bu istanbulda olmayışı, ölmeyişi affetmeyecektir. Yazık ki planlanan gerçekleşirse hesap soracak gücü ya da vakti olmayacak..
Yine kendilerinden olup ta istanbulda terkedilecek yahudiler olacaktır: bizi seven onlardan olmayacaktır.filmde annenin ifadeleri bir başka yönüyle buna işaret ediyor olabilir: “Beni size ulaşmam için fermanın yanına yerleştirdiler ama ben fermana sevdalandım, dediklerini yapamadım. Onlardan koptum, ama bizi buldular…” Yahudilerin İspanyadan sürülmesi, dünyaya egemen olma planının parçasıdır. Sürgüne karar veren de zaten Hristiyanlaşmış görünen Yahudilerdir.
“Peki bu durum biraz garip değil midir sizce ? Engizisyonu ve sürgünü hazırlayan bu dönme yahudiler, Yahudi kaynaklarında söylendiği gibi gerçekten "dönmüş" ve Hristiyanlaşmış olsalar bile, neden ırkdaşlarına ve eski dindaşlarına böyle büyük bir düşmanlığı göstermiş olsunlar? Tam tersine, Yahudilere ve konversolara diğer Hristiyanlardan daha yumuşak ve anlayışlı davranmış olmaları gerekmez mi ?
Tüm bunlar, sürgünün gerçekte Yahudi önde gelenleri, yani Kabalacılar tarafından, Mesih'le ilgili kehaneti gerçekleştirmek uğruna düzenlenen bir plan olduğunu kanıtlamaktadır. Yahudi toplumuna karşı büyük bir baskı uygulandığı dönemde de, önde gelen bazı Yahudilerin sarayla bu denli içli dışlı olması, kuşkusuz ortada bir gariplik olduğunun işaretidir. Sürgünün Katoliklerden çok, Kabalacılardan kaynaklandığının bir başka göstergesi de, Papa'ya bağlı olan Engizisyon'un İspanya Yahudilerini sürerken, Roma'da, yani Papalık'ın merkezindeki Yahudilerin büyük bir rahatlık içinde yaşamayı sürdürmüş olmasıdır.” Harun Yahya, Yeni Masonik Düzen, Bilim Araştırma Vakfı, 6.Baskı, 2004, s.46
İstanbulun üç aylık trafik çilesi, tatilde istanbuldan ayrılmak için gösterilecek makul bir bahane mi?
KÖŞE TAŞI
18.06.2012 de İstanbulda başlayan 3 aylık trafik çilesi hakkında Karayolları Genel Müdürü Mehmet Cahit Turhan: (19.06.2012 ) “ …bu çalışmaların yapılması da bu yolun hizmetinin devamı için sürekliliği için olmazsa olmaz çalışmalardır. tatillerini İstanbul dışında geçirme fırsatı olanİstanbullular İstanbul dışında geçirirlerse bizde memnun oluruz…” demiştir.
Bu sözler mevcut teoriyi elbette güçlendirecek niteliktedir. Çünkü bu halde çoğu zengin olan Yahudilerin İstanbuldan çıkışları kesinlikle şüphe uyandırmayacaktır. Deprem sonrasında bile Yahudilerin kurtulması üzerine suçlar nitelikte konuşulamayacaktır. Takip edilen aklın yoludur diye savunulacaktır. Üstelik bu komplo üzerine hükümetin gitmesi mümkün olmayacaktır, çünkü devletin bir görevlesinin yönlendirmesi ve sözlerinin desteği ile İstanbul dışına çıkılmış olacaktır. Dizide Cahit Mit başta olmak üzere kurumları temsil ediyordu. Silahlı saldırganın başarısında cahitin de kasıtsız da olsa zaafı olacaktır. …
Bir genel müdürün ağzından, eminim kendisi bile farkında olmadan söyletilen bir sözdür. Her şey öyle doğal gelişmektedir ki, söylenecek başka bir söz yoktur. Bunu sebebi, bugün olanların planlarının çok önceden yapılmış olmasıdır. Deprem planları, köprü için düşünülenden daha eskidir belki. Belki köprü beklenmiştir. Dizide de Polat yüzünden yapılan saçın geciktirilmesi, düğünün gecikmesi, aslında devletin bir çalışmasının başlamasının beklenmesidir, yani köprünün kapatılacağı tarihin beklenmesidir. Mematinin düğünü ya da Kurtlar vadisinin son bölümünün gösterimi bu yüzden gecikmiştir. Ayrıca hapishane yangınları, artan pkk saldırıları ve şehit haberleri, insanların dikkatinin depremlerden uzaklaşması ve geçerli bir deprem teorisi geliştirememesi içindir. İstanbuldakiler için bu sıcaklarda, hele ramazanda trafik çilesi de depremi düşünmeye çok fırsat vermeyecek bir sıkıntıdır.
Yazan : Metin Aykut
BUNA BENZER DİĞER YAZILARIMIZ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder